Türkler, binlerce yılda Altaylardan, Çin, İran, Hindistan, Mezopotamya, Mısır, Anadolu, Avrupa ve Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyada tarihin her döneminde doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde birçok Türk devleti kurup dillerini, kültürlerini koruyarak büyük uygarlıklara ulaşmışlar. Pek çok farklı millet ve devletlerle yan yana, iç içe yaşamış, hayatını paylaşmış, mücadele etmiş, bunun doğal sonucu olarak da kayıtlara farklı isimlerle geçmiş veya geçirilmişler.
Gök Türklerin diktiği Orhun Abideleri’ndeki Türk alfabesi çözüldüğünde kadim tarihimiz de gün yüzüne çıkmaya başlamış, kolayca takip edilebilir hale gelmiştir.
Kaya resimleri alanlarında her yerde tespit edilen tek yazı Orhun Abideleri’ndeki Türk alfabesidir. Dil uzmanları, geniş bir coğrafyada milattan binlerce yıl öncesinden beri yaşayan Türklerin aynı veya benzer dili konuştuğunu tespit etmişler.
Tüm buluntular Türklerin 15-20 bin yıldır resimden alfabeye geçtiğine tanıklık etmektedir.
Altını dantel gibi işleyen; tahtayı, demiri ve metalleri, deriyi muhteşem eserlere çeviren; parçası olduğu doğayı ve sembollerini renklerle buluşturarak ürettiği dokumalara taşıyan; sanatını, kültürünü, hayatını ve yaşamındaki önemli her şeyi Türk alfabesiyle kayda geçiren atalarımız kadim Türk tarihini geleceğe aktarmışlar.
Türklerin tarih içerisindeki parmak izi, ölüm ve sonsuzluğun simgesi “Türk dağ keçisi” figürü;
dağ keçisi olmayan Sümerlerin topraklarında,
Saka kurganlarından çıkarılan Türk savaşçı kadının boynundaki kolyede,
binlerce yıl sonra binlerce kilometre uzaktaki Orhun Abideleri’ndeki Kültigin Yazıtı’nda,
Anadolu’da Selçuklu kümbetlerinde... Kısaca Türklerin yaşadığı her yerde kendini gösteriyor.
Türk kültürü geçmişten günümüze kesintisiz akmaya devam ediyor.