Sanat ve propaganda sözcüklerinin yan yana gelmesi ilk bakışta çelişkili bir etki yaratıyor: Sanat, özgürlüğü, estetik kaygıyı çağrıştırırken, propaganda, sindirme ve yanıltma yöntemlerini akla getiriyor. Yüzyılın başında, sanat ve sanatçının toplumsal ve politik sorunlarla ilişkisine dair yapılan tartışmalar günümüzde yerini başka sorulara bıraktı: Sanat ve propagandanın işbirliği, mesajın estetik kaygıyı geri plana itmesine mi neden olur? Estetiği değerlendirirken başvurulan ölçütler ideolojik değerlerden ne kadar ayrılabilir? Sanat ne zaman propagandaya dönüşür? Politik içerik, sanatı lekeler mi, sönükleştirir mi, yoksa yüceltir mi?
Toby Clark, sanatsal çalışmaların da politik bir amacının olabileceğinin altını çizerken, politik amaçların sanat akımlarını nasıl kendi düşünce sistemlerini yayma aracına dönüştürdüklerini gösteriyor. Modern propaganda tarihi ile kitle kültürü arasındaki bağlantıyı mercek altına alırken, kitle kültürünü sadece otoritenin kontrol etmediğini, bu kültürün aynı zamanda radikal alt kültürleri de ifade edebildiğini belirtiyor. Kitap işe, yüzyılın başında ortaya çıkan sanat akımlarından başlıyor. Sanat ve toplumsal değişim temasını temel alan Marksist düşünceden yola çıkarak, kadınların politik haklar için verdiği mücadeleyi aktarıyor. Feminist sanatın ilk örneklerini ve avangard hareketlerle bağlarını gözden geçiriyor. Ardından Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Stalin dönemi Sovyetler Birliğinde devlet propagandasının kitlelere ulaşmak için sanata ve sanatçıya nasıl baktığını, sanat ürünleriyle örnekliyor. Yazar, asker toplamak için kullanılan afişlerdeki görsel teknikleri yorumlayarak Batı demokrasilerinde savaş propagandalarının militarist karakterine ve düşmanların temsil edilişindeki ırkçılığa dikkat çekiyor. Vietnem Savaşı ve AIDS bağlamında başkaldırı sanatı meselelerine de eğiliyor. Clark Delacroix, Goya, Kollwitz, Brecht, Picasso, Godard gibi birçok önemli sanatçının resim, afiş, fotoğraf, film, heykel ve/veya enstelasyonlarının da yer aldığı geniş bir örnekleme sunuyor.