Şu iki göz bedenimizin en önemli parçalarındandır; bakmak için, görmek için güzel şeylere şahit olmak için. Fakat bazı insanlar önündeki karşısındaki en gözükür durumda olan resim olsun, cisim olsun göremezler, görmezler. Bu bence bakma eksikliğidir. Bakmanın çeşitleri var. Yürekten, gönül gözü ile bakarsan göremeyeceğin şey yok, her şeyi görürsün. Bunun için de temiz yürek gerekmez mi? Elbette. Bunu için baktığın her neyse iyi niyetle, temiz yürekle, hoşgörü ile bakmak gerekir ve gözün hoş gördüğünü yüreğin de onaylar. İkisi birleşince ortaya bir güzellik, bir sevgi çıkar. Bu da senin görüşün, görüş sevgindir. Görmeden sevilmez, görmeden sevdiğin şey hayali bir sevgidir. Bakıp da göremediklerimizin olduğu kadar, görüp de bakamadıklarımız var. Bunlar nedir diyeceksiniz. Gözler fıldır fıldır dönenler de var. Radar gibiler, görmedikleri yer yoktur. Bu görüşleri ile her yeri kontrol altına alırlar. Ama gördükleri yerin üzerinde hiç durmazlar. Yani ilgi ile hiçbir yere bakmazlar, kalıcı bir bakışları yok. Sanki bakmak için bakarlar, görmek için değil. Baktıkları yeri sorsan hiçbir şey anlatamazlar. Çünkü görmemişlerdir. Görmezsen ne anlatabilirsin? Ve bu, insanların gözleri ile yürekleri arasındaki bağın kopukluğudur. Zannederim birinin yaptığını diğeri onaylamıyor. Benim evet senin hayır dediğin bir şeyde, yani herkesin haklı olduğunu iddia ettiği herhangi bir şeyde randıman alınamadığı gibi. İşte onların da aralarındaki kopukluk bunu ifade ediyor bence. Yukarıda anlattığım gibi yapay bakışlar sadece gezen bir kamera gibi ama yürekten, gönül gözüyle olan bakışlar ise, gerçek bakışlardır. Göz bakar, görür, görevi bakmaktır. Yüreğin onu onaylar, görevi onaylamaktır. Hafıza kayıt eder. Görevi kaydetmektir. Ve hoş olan kayıtlar kalıcı olacak, boş olanlar ise silinecektir zaman içinde. Ve hepimiz yürekten, gönül gözü ile bakmalıyız. Baktığımız yeri görmeliyiz. Gördüklerimizi es geçmeden seçmeli, iyiyi kötüyü ayırmalı ve kimsenin görmediği senin görebildiğin o güzel şeyleri başkalarına da anlatmalıyız.